ünya tarihinin en mühim simalarından biri olan Fatih Sultan Mehmed, serdâr, âlim ve sanatkâr bir padişah olması yanında, İstanbul'u şehircilik anlamında yeniden imar eden baş mimârdır. O, Bizans elinde şitâb ve bitâb düşmüş Kostantiniyye'yi, feth-i mübinden sonra 'Belde-i Tayyibe' haline getirmiştir. Hizmet kuşağını çift kuşananlar zümresinden olan Sultan Fatih, kısa ömrüne sığdırdığı her biri kendi alanında 'ilk'ler olan hizmetleri arasında, doğuştan ve oluşundan güzel olan bu şehr-i dilârâyı şehircilik anlayışı bakımından öyle bir plânlamıştır ki, yaptıklarının tek bir çivisi değiştiği zaman bile ahengi bozulmuştur. Bir medeniyet telâkkisi içinde ele aldığı kutlu şehir İstanbul'da, fetihten sonra yaptığı ilk şey 'binalar benimdir' diyerek korumaya aldığı gayr-i menkullerden sonra, şehrin imârı ve su yollarının islahı olmuştur.
Türk mimarlık tarihinin en önemli manzumelerinden olan külliyeler, insanların her türlü ihtiyacına cevap veren ve sosyal hayatta çok önemli görevler üstlenen kurumlardır. Onların ortasında yer alan cami, hayatın etrafında şekillendiği bir mihverdir. Bu merkezden beslenerek rûhu olgunlaşan insan, mekteb, medrese, şifâhane, imaret gibi kurumlardan her türlü hizmeti alarak akıl ve ruh zenginliğine kavuşmuş, madde ve mânâ dengesi sağlamış mükemmel bir varlık haline gelir.
Fatih Külliyesi'nin yapılması için İstanbul'un en Hâkim tepelerinden olan bugünkü yeri tercih edilirken, külliye ortasında yer alacak caminin, burada yeni bir inancı temsil etmesi bakımından o şehrin siluetine hâkimiyeti ve mekanın uygunluğu da göz önünde bulundurulmuştur. Çünkü tek başına ele alındığı zaman dünyanın en büyük mimari şaheserlerinden biri olan Süleymaniye Camii, medreseleri vs. müştemilâtıyla birlikte Fatih Külliyesi'nin yerleştiği arazinin ona sağladığı imkân sayesinde elde edilen mimari bütünlük ve ahenge ulaşamamıştır. Bu tercih, Fatih'in çok iyi bir şehir plâncısı ve mimarî anlayışa sahip olduğunu gösterir.
1470 yılında tamamlanan Fatih Külliyesi içinde plânlanan Fatih Medreseleri , İstanbul Üniversitesi'nin temelini teşkil etmesi bakımından önemlidir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde siyâsetten önemli konuma gelen Süleymaniye Medreseleri'ne nazaran Fatih Medreseleri, ilmî protokolde daima en önde gelmiş bir vakıf medresedir. Fatih'in bizzat takip ettiği ve özel sicil defterine tek tek not ettiği Semaniye Medresesi mezunları, ilmiye sınıfında ve devlet otofitesinde en kıymetli ve mûteber kişiler olmuştur.
Diğer bütün kurumları gibi külliyeler içinde yer alan hazîreler, Hat ve Sanat Tarihi'nin olduğu kadar Türk Dili ve Edebiyatı'nın da, hiç kuşkusuz en kıymetli hazineleri'dir. Her biri bir sanat eseri olan Mezar Taşları, 'kökü mazide olan âtiler' olan bizler için, vatanımız açısından da en sağlam tapu sicil belgeleridir.
Kültür ve Medeniyet Tarihinde Fatih Külliyesi adlı bu eser, işte bu maksatların tesbiti amacıyla hazırlandı. Feth-i mübîn'in 554. yılı için Türk Tarihi ve milletimiz için bir cemile olmasını arzu ettiğimiz bu eser aynı zamanda Ulu Hakan Fatih Sultan Mehmed Hân'a, vefa ve sadâkat borcumuzun daima hatırlanması gayesine matûftur.
ünya tarihinin en mühim simalarından biri olan Fatih Sultan Mehmed, serdâr, âlim ve sanatkâr bir padişah olması yanında, İstanbul'u şehircilik anlamında yeniden imar eden baş mimârdır. O, Bizans elinde şitâb ve bitâb düşmüş Kostantiniyye'yi, feth-i mübinden sonra 'Belde-i Tayyibe' haline getirmiştir. Hizmet kuşağını çift kuşananlar zümresinden olan Sultan Fatih, kısa ömrüne sığdırdığı her biri kendi alanında 'ilk'ler olan hizmetleri arasında, doğuştan ve oluşundan güzel olan bu şehr-i dilârâyı şehircilik anlayışı bakımından öyle bir plânlamıştır ki, yaptıklarının tek bir çivisi değiştiği zaman bile ahengi bozulmuştur. Bir medeniyet telâkkisi içinde ele aldığı kutlu şehir İstanbul'da, fetihten sonra yaptığı ilk şey 'binalar benimdir' diyerek korumaya aldığı gayr-i menkullerden sonra, şehrin imârı ve su yollarının islahı olmuştur.
Türk mimarlık tarihinin en önemli manzumelerinden olan külliyeler, insanların her türlü ihtiyacına cevap veren ve sosyal hayatta çok önemli görevler üstlenen kurumlardır. Onların ortasında yer alan cami, hayatın etrafında şekillendiği bir mihverdir. Bu merkezden beslenerek rûhu olgunlaşan insan, mekteb, medrese, şifâhane, imaret gibi kurumlardan her türlü hizmeti alarak akıl ve ruh zenginliğine kavuşmuş, madde ve mânâ dengesi sağlamış mükemmel bir varlık haline gelir.
Fatih Külliyesi'nin yapılması için İstanbul'un en Hâkim tepelerinden olan bugünkü yeri tercih edilirken, külliye ortasında yer alacak caminin, burada yeni bir inancı temsil etmesi bakımından o şehrin siluetine hâkimiyeti ve mekanın uygunluğu da göz önünde bulundurulmuştur. Çünkü tek başına ele alındığı zaman dünyanın en büyük mimari şaheserlerinden biri olan Süleymaniye Camii, medreseleri vs. müştemilâtıyla birlikte Fatih Külliyesi'nin yerleştiği arazinin ona sağladığı imkân sayesinde elde edilen mimari bütünlük ve ahenge ulaşamamıştır. Bu tercih, Fatih'in çok iyi bir şehir plâncısı ve mimarî anlayışa sahip olduğunu gösterir.
1470 yılında tamamlanan Fatih Külliyesi içinde plânlanan Fatih Medreseleri , İstanbul Üniversitesi'nin temelini teşkil etmesi bakımından önemlidir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde siyâsetten önemli konuma gelen Süleymaniye Medreseleri'ne nazaran Fatih Medreseleri, ilmî protokolde daima en önde gelmiş bir vakıf medresedir. Fatih'in bizzat takip ettiği ve özel sicil defterine tek tek not ettiği Semaniye Medresesi mezunları, ilmiye sınıfında ve devlet otofitesinde en kıymetli ve mûteber kişiler olmuştur.
Diğer bütün kurumları gibi külliyeler içinde yer alan hazîreler, Hat ve Sanat Tarihi'nin olduğu kadar Türk Dili ve Edebiyatı'nın da, hiç kuşkusuz en kıymetli hazineleri'dir. Her biri bir sanat eseri olan Mezar Taşları, 'kökü mazide olan âtiler' olan bizler için, vatanımız açısından da en sağlam tapu sicil belgeleridir.
Kültür ve Medeniyet Tarihinde Fatih Külliyesi adlı bu eser, işte bu maksatların tesbiti amacıyla hazırlandı. Feth-i mübîn'in 554. yılı için Türk Tarihi ve milletimiz için bir cemile olmasını arzu ettiğimiz bu eser aynı zamanda Ulu Hakan Fatih Sultan Mehmed Hân'a, vefa ve sadâkat borcumuzun daima hatırlanması gayesine matûftur.