“Kâğıdın üzerinde kayan bir kalem, ihtiyar bir adamın bakışlarından süzülerek etrafımızda bir dünya yaratıyor. Etrafımızda mı, içimizde mi, biz mi içindeyiz meçhul… Kaç dünya var ondan bile emin değiliz. Daha kâğıdın üzerindeki ilk hareketiyle Veysel Gökberk Manga, kalemini bir silgi gibi kullanarak zihnimizi temizlemeye başlıyor. Klasik fiziği, antik anlatıları ve hatta modern mitleri de… Varlığından emin olamadığımız her şey siliniyor, meğer ki kendimiz bile. Daha önce defalarca yazılmış bir romanın ilk (son da olabilir) baskısında yerimizi alıyoruz, adımız Bahri Memlük. Anlatıcı böyle söylüyor ama pek de güven vermiyor doğrusu. Ters giden bir şeyler var, hepimiz Bahri Memlük isek, Mösyö Poincaré kim? Aranızda daha önce katil olmayan var mı bilmiyorum ama hazırlanın, bir cinayet işlememiz gerekiyor. Cinayeti işleyebilirsek her şey açıklığa kavuşacak, yapmadan bilemeyiz. Dostoyevski’yi öldürmeliyiz, hiç değilse bir kere… Zaten bir Dostoyevski kaç defa öldürülebilir?”
“Kâğıdın üzerinde kayan bir kalem, ihtiyar bir adamın bakışlarından süzülerek etrafımızda bir dünya yaratıyor. Etrafımızda mı, içimizde mi, biz mi içindeyiz meçhul… Kaç dünya var ondan bile emin değiliz. Daha kâğıdın üzerindeki ilk hareketiyle Veysel Gökberk Manga, kalemini bir silgi gibi kullanarak zihnimizi temizlemeye başlıyor. Klasik fiziği, antik anlatıları ve hatta modern mitleri de… Varlığından emin olamadığımız her şey siliniyor, meğer ki kendimiz bile. Daha önce defalarca yazılmış bir romanın ilk (son da olabilir) baskısında yerimizi alıyoruz, adımız Bahri Memlük. Anlatıcı böyle söylüyor ama pek de güven vermiyor doğrusu. Ters giden bir şeyler var, hepimiz Bahri Memlük isek, Mösyö Poincaré kim? Aranızda daha önce katil olmayan var mı bilmiyorum ama hazırlanın, bir cinayet işlememiz gerekiyor. Cinayeti işleyebilirsek her şey açıklığa kavuşacak, yapmadan bilemeyiz. Dostoyevski’yi öldürmeliyiz, hiç değilse bir kere… Zaten bir Dostoyevski kaç defa öldürülebilir?”