Savaş ve Barış, dünyanın bütün edebiyat otoriteleri tarafından en büyük romanlardan biri olarak kabul ediliyor. Evet, en büyük romanlardan biri, ama aynı zamanda da en sağlam ve en açık seçik bir tarih felsefesi... Romanda betimlenen beş yüze değin kahramanın barıştaki ve savaştaki yaşam pratiklerini ve düşünsel eğilimlerini capcanlı izliyoruz. Sanki hepsi bugünün insanları. Hepsiyle şurasından burasından ortak yanlarımız var. Geçmiş bir tarihin insanlarını değil, sanki kendimizi okuyor gibiyiz. "Tolstoy, Savaş ve Barış'taki fikirlere derinden bağlıydı. Ama kitabın gelecek nesillere aktarılmasını sağlayan şey fikirleri değil, yolunu tıkayan tarihi, askerî ve felsefi değerlendirmelere rağmen, insan ve doğa için, dünya edebiyatında benzeri görülmemiş bir ilahi olmasıydı. Nataşa'nın balodaki neşesi, Alman generallerinin tartışmaları, Prens Andrey'in sonsuz gökyüzü altında sırt üstü yatarken aklından geçen ışıklı düşünceler, ordugâh kuran askerlerin şakaları, genç kızların açık bir pencere önündeki gece fısıldaşmaları, iz süren av köpeklerinin coşkulu sıçrayışları, işçi ayaklanması, Nikolay Rostov'un kahramanca düşünceleri, Kutuzov'un kurmaylarıyla yaptığı toplantılardaki uyuşukluğu, Piyer'in evlilikteki mutluluğu, Speranski'nin yapmacık gülüşü, maskeli balo, tüyler ürpertici atlı kızak yarışı, yüzüne yanık mantarla bıyık boyanmış küçük bir kızın ifadesi, masonların uğursuz ayinleri, ateşler içindeki Moskova ya da kar altındaki manzaralar; Tolstoy'un bütün bunların son derece ikna edici bir portresini vermesi, duyduğu büyük yaşama aşkının, yaşamın her bir izlenimini aynı yoğunlukla tecrübe etmesini sağlamasındandır. Ve bu çok katmanlı varoluşu, basitleştikçe daha da derîn değerlendirmiştir: onun için doğaya yakın olan her şey iyidir. Kadınla erkek arasındaki çekime, evliliğe ve aileye saygı duyar. Dansları ve kirlilikleri, garip konuşma biçimleri ve cesaretleriyle sıradan insanlara hayranlık besler." diyor Henri Troyat.
Savaş ve Barış, dünyanın bütün edebiyat otoriteleri tarafından en büyük romanlardan biri olarak kabul ediliyor. Evet, en büyük romanlardan biri, ama aynı zamanda da en sağlam ve en açık seçik bir tarih felsefesi... Romanda betimlenen beş yüze değin kahramanın barıştaki ve savaştaki yaşam pratiklerini ve düşünsel eğilimlerini capcanlı izliyoruz. Sanki hepsi bugünün insanları. Hepsiyle şurasından burasından ortak yanlarımız var. Geçmiş bir tarihin insanlarını değil, sanki kendimizi okuyor gibiyiz. "Tolstoy, Savaş ve Barış'taki fikirlere derinden bağlıydı. Ama kitabın gelecek nesillere aktarılmasını sağlayan şey fikirleri değil, yolunu tıkayan tarihi, askerî ve felsefi değerlendirmelere rağmen, insan ve doğa için, dünya edebiyatında benzeri görülmemiş bir ilahi olmasıydı. Nataşa'nın balodaki neşesi, Alman generallerinin tartışmaları, Prens Andrey'in sonsuz gökyüzü altında sırt üstü yatarken aklından geçen ışıklı düşünceler, ordugâh kuran askerlerin şakaları, genç kızların açık bir pencere önündeki gece fısıldaşmaları, iz süren av köpeklerinin coşkulu sıçrayışları, işçi ayaklanması, Nikolay Rostov'un kahramanca düşünceleri, Kutuzov'un kurmaylarıyla yaptığı toplantılardaki uyuşukluğu, Piyer'in evlilikteki mutluluğu, Speranski'nin yapmacık gülüşü, maskeli balo, tüyler ürpertici atlı kızak yarışı, yüzüne yanık mantarla bıyık boyanmış küçük bir kızın ifadesi, masonların uğursuz ayinleri, ateşler içindeki Moskova ya da kar altındaki manzaralar; Tolstoy'un bütün bunların son derece ikna edici bir portresini vermesi, duyduğu büyük yaşama aşkının, yaşamın her bir izlenimini aynı yoğunlukla tecrübe etmesini sağlamasındandır. Ve bu çok katmanlı varoluşu, basitleştikçe daha da derîn değerlendirmiştir: onun için doğaya yakın olan her şey iyidir. Kadınla erkek arasındaki çekime, evliliğe ve aileye saygı duyar. Dansları ve kirlilikleri, garip konuşma biçimleri ve cesaretleriyle sıradan insanlara hayranlık besler." diyor Henri Troyat.