“Şeyh babamın vefatından hemen sonra, yeni şeyhin kim olacağını görebilmek için rüyayı bekleyen dervişler, rüyalarında aynı gece, aynı kişiyi görüp vaziyetin mahiyetini anlayabilmek için sabahın erken saatlerinde kapımı çaldıklarında, gece boyunca vücudumun her zerresine sirayet etmiş şarabın etkisinden henüz kurtulamamıştım.”
Tarık Tufan'dan “hayat bu, her şey olur” diyen bir roman!
Şanzelize Düğün Salonu'nun “isimsiz” kahramanı bir aşk için evinden çıkıp savrulmaya başlayınca, kendisini daha önce hiç yaşamadığı türden şaşırtıcı ve bir o kadar da tuhaf olayların içinde buluyor.
Tarık Tufan sevilen üslubu, hakiki hayreti ve “acayip” kurgusuyla bizi ilgi çekici bir yolculuğa çıkarıyor. Kahramanın oradan oraya savrulmasıyla gelişen bu yolculuk bir yanıyla da insanın içine doğru uzanan bir arayış.
“Aşk bize kefil oluyor bir yerde. Kalan borcumuzu temizliyor. Borç dediğim, hayata olan borcumuz; iyi insanlara, deftere yazan bakkallara, az isteyince de çok veren lokantacılara, yaptığı yemekten bir kap da sana getiren komşu kadınlara olan borcumuz. Kalan son canımızı kendi elimizle almamıza mâni oluyor. Tesellimiz oluyor. İyi tarafından bakalım. İnsanları masum olduğumuza inandırabiliriz. Ya da insanları boş verin; Allah'ı inandırırız. Âşık adamın kötülüğü de aşkı kadar aşikâr olur. Ne varsa yüzümüzde var. Başka da bir şey yok. Bu!”
“Şeyh babamın vefatından hemen sonra, yeni şeyhin kim olacağını görebilmek için rüyayı bekleyen dervişler, rüyalarında aynı gece, aynı kişiyi görüp vaziyetin mahiyetini anlayabilmek için sabahın erken saatlerinde kapımı çaldıklarında, gece boyunca vücudumun her zerresine sirayet etmiş şarabın etkisinden henüz kurtulamamıştım.”
Tarık Tufan'dan “hayat bu, her şey olur” diyen bir roman!
Şanzelize Düğün Salonu'nun “isimsiz” kahramanı bir aşk için evinden çıkıp savrulmaya başlayınca, kendisini daha önce hiç yaşamadığı türden şaşırtıcı ve bir o kadar da tuhaf olayların içinde buluyor.
Tarık Tufan sevilen üslubu, hakiki hayreti ve “acayip” kurgusuyla bizi ilgi çekici bir yolculuğa çıkarıyor. Kahramanın oradan oraya savrulmasıyla gelişen bu yolculuk bir yanıyla da insanın içine doğru uzanan bir arayış.
“Aşk bize kefil oluyor bir yerde. Kalan borcumuzu temizliyor. Borç dediğim, hayata olan borcumuz; iyi insanlara, deftere yazan bakkallara, az isteyince de çok veren lokantacılara, yaptığı yemekten bir kap da sana getiren komşu kadınlara olan borcumuz. Kalan son canımızı kendi elimizle almamıza mâni oluyor. Tesellimiz oluyor. İyi tarafından bakalım. İnsanları masum olduğumuza inandırabiliriz. Ya da insanları boş verin; Allah'ı inandırırız. Âşık adamın kötülüğü de aşkı kadar aşikâr olur. Ne varsa yüzümüzde var. Başka da bir şey yok. Bu!”