1919-1925 yılları arasında zorunlu göçe tabi tutulmasına rağmen Anadolu’da kalan, zamanla Müslümanlaş(tırıl)an Ortodoks Rumların anlatılarının izini sürüyor bu çalışma. Bu bağlamda göç kavramının bellek kavramı ile ilişkilendiği yerler öne çıkıyorken, bellek bir mücadele alanı olarak görev aldığını açıkça gösteriyor. Onlarca yıldır susmuş hikâyeler konuşmaya başlıyor. İnsanlar neden göç eder? Göç edilir mi, ettirilir mi? Göçü yaşayan insanların, göçe dair duygu ve düşünceleri, anlatıları, tarihin aktardıklarıyla uzlaşır mı? Zorunlu göçe tabi tutulan bir halkın her bireyi göç eder mi? Kalanlar olur mu, olursa neler olur? Bu çalışma, her iki ülkede karşılaştığım; geçmişin izini sürmemde yardımcı olan; gizli kalmış; farklı coğrafyaların aynı insanlarını anlatıyor.
1919-1925 yılları arasında zorunlu göçe tabi tutulmasına rağmen Anadolu’da kalan, zamanla Müslümanlaş(tırıl)an Ortodoks Rumların anlatılarının izini sürüyor bu çalışma. Bu bağlamda göç kavramının bellek kavramı ile ilişkilendiği yerler öne çıkıyorken, bellek bir mücadele alanı olarak görev aldığını açıkça gösteriyor. Onlarca yıldır susmuş hikâyeler konuşmaya başlıyor. İnsanlar neden göç eder? Göç edilir mi, ettirilir mi? Göçü yaşayan insanların, göçe dair duygu ve düşünceleri, anlatıları, tarihin aktardıklarıyla uzlaşır mı? Zorunlu göçe tabi tutulan bir halkın her bireyi göç eder mi? Kalanlar olur mu, olursa neler olur? Bu çalışma, her iki ülkede karşılaştığım; geçmişin izini sürmemde yardımcı olan; gizli kalmış; farklı coğrafyaların aynı insanlarını anlatıyor.