18. yüzyılın en popüler romancılarından biri olan Daniel Defoe (1660-1731) 1719'da yayımlanan ve bugün modern bireyciliğin ve ekonomik adamın arketipi kabul edilen Robinson Crusoe'dan sonra, 1722'de Moll Flanders'ı yayımladı. Bu kitap da bir varolma serüveniydi. Robinson Crusoe'nun ıssız bir adada yaşayabilmek için o adanın kaynaklarını ve orada bulduğu tek yerliyi sonuna dek sömürmesine karşın, bu kez olayların geçtiği yer Londra olduğu için, sömürülecek mevkiler de iş yerleri ve eğlence noktalarıydı. Sömürülecek insanlar ise parası olan herkes. Bu sömürü tercihen evlilik yoluyla, olmazsa fahişelik, o da olmazsa hırsızlıkla gerçekleşecekti.
Defoe, sözde asgari düzeltmeyle bize naklettiği bu ''anılar''da bir retorik dehası sergiler. Yerel olgularla evrensel endişeleri, dinle sekülarizmi, mizahla ciddiyeti, masumiyetle bilmişliği buluşturur.
Eski kıtadan yeni kıtaya, eski anlatıdan (pikaresk) yeni anlatıya (roman), eski sınıftan (yoksul/işçi) yeni sınıfa (burjuva) ve eski değerlerden (cemaatçi) yeni değerlere (bireyci çıkarcılık) geçişin öyküsü olan bu kitap, doğal olarak birçok büyüleyici çelişkiyi, ikircikliliği ve ideolojik gerilimi de barındırır. Bu bakımdan Moll Flanders, 19. yüzyılda İngiltere'de yazılmış o diğer muhteşem roman gibi, Emily Bronte'nin Uğultulu Tepeler'i gibi, okumakla bitmez.
18. yüzyılın en popüler romancılarından biri olan Daniel Defoe (1660-1731) 1719'da yayımlanan ve bugün modern bireyciliğin ve ekonomik adamın arketipi kabul edilen Robinson Crusoe'dan sonra, 1722'de Moll Flanders'ı yayımladı. Bu kitap da bir varolma serüveniydi. Robinson Crusoe'nun ıssız bir adada yaşayabilmek için o adanın kaynaklarını ve orada bulduğu tek yerliyi sonuna dek sömürmesine karşın, bu kez olayların geçtiği yer Londra olduğu için, sömürülecek mevkiler de iş yerleri ve eğlence noktalarıydı. Sömürülecek insanlar ise parası olan herkes. Bu sömürü tercihen evlilik yoluyla, olmazsa fahişelik, o da olmazsa hırsızlıkla gerçekleşecekti.
Defoe, sözde asgari düzeltmeyle bize naklettiği bu ''anılar''da bir retorik dehası sergiler. Yerel olgularla evrensel endişeleri, dinle sekülarizmi, mizahla ciddiyeti, masumiyetle bilmişliği buluşturur.
Eski kıtadan yeni kıtaya, eski anlatıdan (pikaresk) yeni anlatıya (roman), eski sınıftan (yoksul/işçi) yeni sınıfa (burjuva) ve eski değerlerden (cemaatçi) yeni değerlere (bireyci çıkarcılık) geçişin öyküsü olan bu kitap, doğal olarak birçok büyüleyici çelişkiyi, ikircikliliği ve ideolojik gerilimi de barındırır. Bu bakımdan Moll Flanders, 19. yüzyılda İngiltere'de yazılmış o diğer muhteşem roman gibi, Emily Bronte'nin Uğultulu Tepeler'i gibi, okumakla bitmez.