Şiiri "fırtına", şairi "fırtına estiren" olarak tanımlıyor Gültekin Emre; bu algının ürünü tanıtım-değerlendirme yazılarında, Melih Cevdet Anday'dan İlhan Berk'e, Ahmet Oktay'dan Gülten Akın'a, Enis Batur'dan Hulki Aktunç'a, Cevat Çapan'dan Refik Durbaş'a çok parçalı bir "Türk Şiiri Panoraması"na varıyor; her bir şairi "kardeşçe" adlandırıp selamlayarak: Ahmet Oktay, "şiiri-mizin genç çınarı"; Gülten Akın, "şiirimizin sevdalı rüzgârı"; Cevat Çapan, "şiirimizin Fenikeli martısı"; Hulki Aktunç, "şiirimizin yangın kavmi"; Erdal Alova "şiirimizin bitmeyen kenti"; Gülseli İnal, "şiirimizin rüzgârla evli gelini"; Şükrü Erbaş, "şiirimizin aynası kırık çocuğu"...
Şiiri "fırtına", şairi "fırtına estiren" olarak tanımlıyor Gültekin Emre; bu algının ürünü tanıtım-değerlendirme yazılarında, Melih Cevdet Anday'dan İlhan Berk'e, Ahmet Oktay'dan Gülten Akın'a, Enis Batur'dan Hulki Aktunç'a, Cevat Çapan'dan Refik Durbaş'a çok parçalı bir "Türk Şiiri Panoraması"na varıyor; her bir şairi "kardeşçe" adlandırıp selamlayarak: Ahmet Oktay, "şiiri-mizin genç çınarı"; Gülten Akın, "şiirimizin sevdalı rüzgârı"; Cevat Çapan, "şiirimizin Fenikeli martısı"; Hulki Aktunç, "şiirimizin yangın kavmi"; Erdal Alova "şiirimizin bitmeyen kenti"; Gülseli İnal, "şiirimizin rüzgârla evli gelini"; Şükrü Erbaş, "şiirimizin aynası kırık çocuğu"...