“Annemin öldüğünü anlatma, onun etkisi altında olduğum için
kendisini sevdiğimi düşünmesin.”
“Tamam Galip.”
“Karanlıkta uyuyamadığım için gece lambasını açık bıraktığımı
anlatma, beni ottan boktan korkan biri zannetmesin.”
“Tamam Galip.”
“İlk defa âşık olduğumu anlatma, beni bu konularda tecrübesiz
biri zannetmesin.”
“Tamam Galip.”
“Geçen sene el frenini çekmeyi unutup Kartal'ı boklu dereye
yuvarladığımızı anlatma. Malının kıymetini bilmeyen biri
olduğumu düşünmesin.”
“Tamam Galip.”
“Babamın orospu çocuğu olduğunu anlatma. Onu bizzat ben
anlatmak istiyorum.”
“Tamam Galip.”
Gecenin ilk müşterisi olan, sabahçı kahvelerinde, çorbacılarda
ayılan genç adamlar. Bazen en anlamsız yüzü yaşamanın ve
bazen yel değirmenini arayan içli bir hatıra. Henüz ölmemişler ve
ölümle tanışmamışlara yazılmış hikâyeler... Namluya sürülmüş
küfür... Büyümemiş bir çocuk... Pati yapan arabalar, yutkuna
yutkuna dinlenen şarkılar ve hayattan meseleler. Kutlanan
yenilgiler, “hayat kerpiçten bir gökdelen sevgili kardeşim, yanlış
bir parantezde yaşıyoruz. Bırak konuşalım, iki çift laf edelim, yüz
yüze bakıyoruz...”
Emrah Serbes, hayatı kendine katık eden, sokaktan çağlayan
bir sesle yeraltının dumanını anlatıyor bize. Bitmez bir ergen
öfkesiyle kuyuya düşmüş çocuklara sesleniyor.
Emrah Serbes'ten parça parça anlar, parça parça anılar,
“Annemin öldüğünü anlatma, onun etkisi altında olduğum için
kendisini sevdiğimi düşünmesin.”
“Tamam Galip.”
“Karanlıkta uyuyamadığım için gece lambasını açık bıraktığımı
anlatma, beni ottan boktan korkan biri zannetmesin.”
“Tamam Galip.”
“İlk defa âşık olduğumu anlatma, beni bu konularda tecrübesiz
biri zannetmesin.”
“Tamam Galip.”
“Geçen sene el frenini çekmeyi unutup Kartal'ı boklu dereye
yuvarladığımızı anlatma. Malının kıymetini bilmeyen biri
olduğumu düşünmesin.”
“Tamam Galip.”
“Babamın orospu çocuğu olduğunu anlatma. Onu bizzat ben
anlatmak istiyorum.”
“Tamam Galip.”
Gecenin ilk müşterisi olan, sabahçı kahvelerinde, çorbacılarda
ayılan genç adamlar. Bazen en anlamsız yüzü yaşamanın ve
bazen yel değirmenini arayan içli bir hatıra. Henüz ölmemişler ve
ölümle tanışmamışlara yazılmış hikâyeler... Namluya sürülmüş
küfür... Büyümemiş bir çocuk... Pati yapan arabalar, yutkuna
yutkuna dinlenen şarkılar ve hayattan meseleler. Kutlanan
yenilgiler, “hayat kerpiçten bir gökdelen sevgili kardeşim, yanlış
bir parantezde yaşıyoruz. Bırak konuşalım, iki çift laf edelim, yüz
yüze bakıyoruz...”
Emrah Serbes, hayatı kendine katık eden, sokaktan çağlayan
bir sesle yeraltının dumanını anlatıyor bize. Bitmez bir ergen
öfkesiyle kuyuya düşmüş çocuklara sesleniyor.
Emrah Serbes'ten parça parça anlar, parça parça anılar,