Ölürsem yakında, bir dileğim var kalanlardan. Beni sevmeyenlere, beğenmeyenlere karışmam. Onlar, gerekli bulurlarsa, benim bir değerim olmadığını söylesinler. Ötekilerden benim dileğim: Öldüğümün ertesi günü yazı yazmasınlar benim için. Hani Xi de kaybettik, şöyle yüksekti, böyle değerliydi. diye ağıtlar yok mu? o sözlerin yalan olduğunu hepimiz biliriz. Tiksinirim o ağıtlardan... Benim için yazı yazmasın beni değerli bulanlar. İki yıl beklesinler, iki yıldan sonra yeni unutmazlarsa, beni gene değerli bulurlarsa, ilk üzüntü de geçmiş olur, yazsınlar düşündüklerini, ölçüyü aşırmazlar.
Kaybettik... Yitirdik... Ölüler arkasından söylenen bu söz tiksindirir beni. Ben kaybolmam, yitmem, ölürüm, öldü desinler."
Ölümünden bir yıl önce 1956da yazmış bu satırları Ataç. Bugün yapıtları aynı ilgiyle -belki daha da artan bir ilgiyle- okunan, gençlere okuma sevgisi aşılayan ender yazarlardan. Güncesini de eleştirileri gibi bir sohbet havasında kuran Ataç; keskin, görüşlerinden ödün vermeyen tavrı, açıksözlülüğü, Türkçeye kazandırdıkları ile hiç eskimeyecek genç bir yazar.
(Arka Kapak) Günce 1956-1957
"Ölüm ne kadar birdenbire olursa olsun, şaşırtmıyor insanı. Herhalde beni şaşırtmıyor. İnanamıyorum öldüğüne diyenleri anlamıyorum, ölen kim olursa olsun, ben inanıyorum öldüğüne. Ben asıl yaşamağa şaşıyorum, yaşamağa inanamıyorum. Ciğerlerimizin, yüreğimizin işlemesi, bu güzelim yeryüzünü görmemiz, işitimemiz, koklamamız doyulmaz bir mucize değil mi? Mucize diye baktığımız bir halin kesilivermesine şaşılacak, inanılmayacak ne var?"
Nurullah Ataç Türk eleştirisine dürüstlüğü, içtenliği, gösteride uzak yalın bir anlatımla düşünceyi düpedüz söyleyebilme tutarlığını getirdi. Ne büyük sözlerin ardında düşüncesini gizledi ne de bilmediği bir konuda bilgiçlik tasladı.
Nurullah Ataçın Güncesini okumak sevimli, aksi, heyecanlı, öfkeli, bilge, kendiyle barışık bir amcayla yolculuk etmeye benziyor.
Ölürsem yakında, bir dileğim var kalanlardan. Beni sevmeyenlere, beğenmeyenlere karışmam. Onlar, gerekli bulurlarsa, benim bir değerim olmadığını söylesinler. Ötekilerden benim dileğim: Öldüğümün ertesi günü yazı yazmasınlar benim için. Hani Xi de kaybettik, şöyle yüksekti, böyle değerliydi. diye ağıtlar yok mu? o sözlerin yalan olduğunu hepimiz biliriz. Tiksinirim o ağıtlardan... Benim için yazı yazmasın beni değerli bulanlar. İki yıl beklesinler, iki yıldan sonra yeni unutmazlarsa, beni gene değerli bulurlarsa, ilk üzüntü de geçmiş olur, yazsınlar düşündüklerini, ölçüyü aşırmazlar.
Kaybettik... Yitirdik... Ölüler arkasından söylenen bu söz tiksindirir beni. Ben kaybolmam, yitmem, ölürüm, öldü desinler."
Ölümünden bir yıl önce 1956da yazmış bu satırları Ataç. Bugün yapıtları aynı ilgiyle -belki daha da artan bir ilgiyle- okunan, gençlere okuma sevgisi aşılayan ender yazarlardan. Güncesini de eleştirileri gibi bir sohbet havasında kuran Ataç; keskin, görüşlerinden ödün vermeyen tavrı, açıksözlülüğü, Türkçeye kazandırdıkları ile hiç eskimeyecek genç bir yazar.
(Arka Kapak) Günce 1956-1957
"Ölüm ne kadar birdenbire olursa olsun, şaşırtmıyor insanı. Herhalde beni şaşırtmıyor. İnanamıyorum öldüğüne diyenleri anlamıyorum, ölen kim olursa olsun, ben inanıyorum öldüğüne. Ben asıl yaşamağa şaşıyorum, yaşamağa inanamıyorum. Ciğerlerimizin, yüreğimizin işlemesi, bu güzelim yeryüzünü görmemiz, işitimemiz, koklamamız doyulmaz bir mucize değil mi? Mucize diye baktığımız bir halin kesilivermesine şaşılacak, inanılmayacak ne var?"
Nurullah Ataç Türk eleştirisine dürüstlüğü, içtenliği, gösteride uzak yalın bir anlatımla düşünceyi düpedüz söyleyebilme tutarlığını getirdi. Ne büyük sözlerin ardında düşüncesini gizledi ne de bilmediği bir konuda bilgiçlik tasladı.
Nurullah Ataçın Güncesini okumak sevimli, aksi, heyecanlı, öfkeli, bilge, kendiyle barışık bir amcayla yolculuk etmeye benziyor.