Baktım: Duvara eski usul, antika bir saat, bir guguklu saat asılmıştı...
Çeyrekte bir üstündeki ufacık kapı açılıyor ve acayip bir kuş salona, salondakilere doğru uzanarak yerine göre, bir, beş, on, on iki defa:
- Guguk!, diye bağırıyor, sonra yine odasına veya yuvasına çekiliyordu.
Belki bunda hayrete değer hiçbir yan yoktu. Fakat, nedense, bana bu “Guguk!”lar, şu hülya, riya aleminde pek manalı göründü; sanki onu bir filozof, azizlik olmak için asmıştı, her “Guguk” hakikate döndürmek için bir ihtar ve her asılsız sözümüzle, fiile uymayan kavlimizle bir alaydı. Hem, galiba özellikle çay günleri, bu “Guguk”lar o kadar yerinde çıkıyor, guguklu saat bizi o derece münasip bir yerde susturuyordu ki, onun bir makineden ibaret olmayıp ayrıca bir ruha, bir zeka ve bir ilme de sahip olduğuna gittikçe inanmaya başlıyordum.
Kitaptan...
Baktım: Duvara eski usul, antika bir saat, bir guguklu saat asılmıştı...
Çeyrekte bir üstündeki ufacık kapı açılıyor ve acayip bir kuş salona, salondakilere doğru uzanarak yerine göre, bir, beş, on, on iki defa:
- Guguk!, diye bağırıyor, sonra yine odasına veya yuvasına çekiliyordu.
Belki bunda hayrete değer hiçbir yan yoktu. Fakat, nedense, bana bu “Guguk!”lar, şu hülya, riya aleminde pek manalı göründü; sanki onu bir filozof, azizlik olmak için asmıştı, her “Guguk” hakikate döndürmek için bir ihtar ve her asılsız sözümüzle, fiile uymayan kavlimizle bir alaydı. Hem, galiba özellikle çay günleri, bu “Guguk”lar o kadar yerinde çıkıyor, guguklu saat bizi o derece münasip bir yerde susturuyordu ki, onun bir makineden ibaret olmayıp ayrıca bir ruha, bir zeka ve bir ilme de sahip olduğuna gittikçe inanmaya başlıyordum.
Kitaptan...