“Ağaçların çıplak dallarına karlar düşerken ormanda ilerleyen bir seyyah, geceyi geçirebilmek umuduyla bir
kulübenin önünde durur. Kapıyı açan asık suratlı kadın seyyaha yerde kıvrılıp yatabileceğini ama yiyecek bir şeyi
olmadığını söyler. Bunu duyan seyyah, cebinden paslı bir çivi çıkararak, ‘O halde sahip olduğum her şeyi sizinle
paylaşacağım,' der ve kadının belki de o güne kadar yediği en lezzetli çorbayı yapmaya başlar...”
İskandinav halk masalları içerisinde çeşitli versiyonları olan bu güzel masal, “En Güzel Dünya Hikâyeleri” serisinin
de ikinci kitabı.
“Ağaçların çıplak dallarına karlar düşerken ormanda ilerleyen bir seyyah, geceyi geçirebilmek umuduyla bir
kulübenin önünde durur. Kapıyı açan asık suratlı kadın seyyaha yerde kıvrılıp yatabileceğini ama yiyecek bir şeyi
olmadığını söyler. Bunu duyan seyyah, cebinden paslı bir çivi çıkararak, ‘O halde sahip olduğum her şeyi sizinle
paylaşacağım,' der ve kadının belki de o güne kadar yediği en lezzetli çorbayı yapmaya başlar...”
İskandinav halk masalları içerisinde çeşitli versiyonları olan bu güzel masal, “En Güzel Dünya Hikâyeleri” serisinin
de ikinci kitabı.