Krzysztof Kieslowski, gerçek göz yaşlarından, yani gerçeğin kendisinden korktuğu için belgesel çekmeyi bırakıp sinemaya döndüğünü söylemişti. Biraz ilaç, biraz makyaj işte size göz yaşları ve ağlayan bir yüz... Oysa gerçek göz yaşları korkutucudur, cevaplanması gereken sorularla, dolayısıyla ahlaki bir sorunla karşı karşıya getirir insanı, tarafsız kalamazsınız gerçeğin karşısında, sizi konum almaya zorlar.
Bizim Çocuklar Yapamadı böylesi bir konumalışın ürünü. Ve ülkemizin 12 Eylül 1980'de maruz kaldığı askeri darbenin karanlık yüzünü bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Ama sadece darbecilerin değil daha çok darbeye maruz kalanların gerçekliğini... Sıradan insanlardan, işçilere, işsizlere, köylülere, memurlara, öğretmenlere, öğrencilere, çocuklara ve eşlere varana dek... Köylerde, kentlerde, okullarda, üniversitelerde, dağlarda, sokaklarda, nezarethanelerde, cezaevlerinde devrim inancıyla işkencelere, ölümlere meydan okuyan, direnen ya da yenilen devrimcilere ve yapayalnız gençlere varıncaya dek tüm toplumun gerçeğini yakalamaya çalışıyor Ertuğrul Mavioğlu. Yitip gidenin sadece soyut bir tarihsel kesit olmadığını, gerçeğin, yani deneyimin tarihsel bilgiden daha fazla bir şey olduğunu hep hatırlatarak yapıyor bunu...
Bir yandan Fatsa'ya, Tunceli'ye, Diyarbakır'a, Artvin'e, Ankara'ya, İstanbul'a, Bursa'ya, Almanya'ya uzanıyor nazarınız kitap boyunca, bir yandan da İzmir TARİŞ'e İTÜ'ye, ODTÜ'ye, Boğaziçi Üniversitesi'ne ve Çağlayan Mahallesi'ne... Ama zihninizde hep aynı tarih,12 Eylül 1980, ve aynı sorular: "Bu yaşadığımız vahşetin anlamı nedir, niçin bizi buldu ve bundan bir çıkış yolu var mı? "
Ertuğrul Mavioğlu, 12 Eylül cuntasıyla hesaplaşmasını Bizim Çocuklar Yapamadı isimli bu üçüncü kitabıyla sürdürüyor. Alacağını tahsil etmek istiyor bu kanlı cuntadan. Ama bu hesaplaşma toplumsal olmadıkça sahici de olamayacak şüphesiz, işte bu nedenle yitip giden o tarihi yeniden canlandırmak, alacağı olanların tümüne can vererek seslerini duyurmak istiyor.
Kulak verin bu "bitmemiş senfoniye", kimbilir kendi sesiniz de kulağınıza çalınır belki!
-Arka Kapak-
Krzysztof Kieslowski, gerçek göz yaşlarından, yani gerçeğin kendisinden korktuğu için belgesel çekmeyi bırakıp sinemaya döndüğünü söylemişti. Biraz ilaç, biraz makyaj işte size göz yaşları ve ağlayan bir yüz... Oysa gerçek göz yaşları korkutucudur, cevaplanması gereken sorularla, dolayısıyla ahlaki bir sorunla karşı karşıya getirir insanı, tarafsız kalamazsınız gerçeğin karşısında, sizi konum almaya zorlar.
Bizim Çocuklar Yapamadı böylesi bir konumalışın ürünü. Ve ülkemizin 12 Eylül 1980'de maruz kaldığı askeri darbenin karanlık yüzünü bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Ama sadece darbecilerin değil daha çok darbeye maruz kalanların gerçekliğini... Sıradan insanlardan, işçilere, işsizlere, köylülere, memurlara, öğretmenlere, öğrencilere, çocuklara ve eşlere varana dek... Köylerde, kentlerde, okullarda, üniversitelerde, dağlarda, sokaklarda, nezarethanelerde, cezaevlerinde devrim inancıyla işkencelere, ölümlere meydan okuyan, direnen ya da yenilen devrimcilere ve yapayalnız gençlere varıncaya dek tüm toplumun gerçeğini yakalamaya çalışıyor Ertuğrul Mavioğlu. Yitip gidenin sadece soyut bir tarihsel kesit olmadığını, gerçeğin, yani deneyimin tarihsel bilgiden daha fazla bir şey olduğunu hep hatırlatarak yapıyor bunu...
Bir yandan Fatsa'ya, Tunceli'ye, Diyarbakır'a, Artvin'e, Ankara'ya, İstanbul'a, Bursa'ya, Almanya'ya uzanıyor nazarınız kitap boyunca, bir yandan da İzmir TARİŞ'e İTÜ'ye, ODTÜ'ye, Boğaziçi Üniversitesi'ne ve Çağlayan Mahallesi'ne... Ama zihninizde hep aynı tarih,12 Eylül 1980, ve aynı sorular: "Bu yaşadığımız vahşetin anlamı nedir, niçin bizi buldu ve bundan bir çıkış yolu var mı? "
Ertuğrul Mavioğlu, 12 Eylül cuntasıyla hesaplaşmasını Bizim Çocuklar Yapamadı isimli bu üçüncü kitabıyla sürdürüyor. Alacağını tahsil etmek istiyor bu kanlı cuntadan. Ama bu hesaplaşma toplumsal olmadıkça sahici de olamayacak şüphesiz, işte bu nedenle yitip giden o tarihi yeniden canlandırmak, alacağı olanların tümüne can vererek seslerini duyurmak istiyor.
Kulak verin bu "bitmemiş senfoniye", kimbilir kendi sesiniz de kulağınıza çalınır belki!
-Arka Kapak-