"Hatıraya değmeden oluşmuş bir yapı yoktur Birhan Keskin şiirinde. Belleğin bütün katları, geçmiş yaşantıların izini taşır. Dipten gelenlerin uğultusu okunur orada. Uzak arzuya dair ayrıcalıklı ve vazgeçilmez bir alan yaratılır daima. Dağınık, parçalanmış bir evrenin ‘olmaz'ında gezinir bellek. ‘Kendi insanı'na inmek, onun dipteki varlığını canlı tutmak, ömrün akışını görüntülemek, ona ışık olmak ister. Bu ışık, daimi bir gelgit içinde arzu nesnesinin etrafında mekik dokuyarak ilerler; çevrimsel bir mıktanısla. ‘Benlik pusulası' olarak da okunabilecek bu manyetizma, hep ‘orayı' gösterir. Referans çizgisi, hatırayla bakışımlıdır. Dönüp dönüp gelinen noktadır burası. Gitmenin de unutmanın da imkândan uzak olduğu bu yerde, varlığın köküne doğru sonsuz bir yolculuk hissedilir. İşte bu yolculuğun adıdır; Aklın Azabı.”
"Hatıraya değmeden oluşmuş bir yapı yoktur Birhan Keskin şiirinde. Belleğin bütün katları, geçmiş yaşantıların izini taşır. Dipten gelenlerin uğultusu okunur orada. Uzak arzuya dair ayrıcalıklı ve vazgeçilmez bir alan yaratılır daima. Dağınık, parçalanmış bir evrenin ‘olmaz'ında gezinir bellek. ‘Kendi insanı'na inmek, onun dipteki varlığını canlı tutmak, ömrün akışını görüntülemek, ona ışık olmak ister. Bu ışık, daimi bir gelgit içinde arzu nesnesinin etrafında mekik dokuyarak ilerler; çevrimsel bir mıktanısla. ‘Benlik pusulası' olarak da okunabilecek bu manyetizma, hep ‘orayı' gösterir. Referans çizgisi, hatırayla bakışımlıdır. Dönüp dönüp gelinen noktadır burası. Gitmenin de unutmanın da imkândan uzak olduğu bu yerde, varlığın köküne doğru sonsuz bir yolculuk hissedilir. İşte bu yolculuğun adıdır; Aklın Azabı.”