Şeriat anadır, tarikat baba; marifet oğuldur, hakikat torun. Dersim'in şeriatı söze hiç gelmedi; ak kağıtlar üzerinde kara fermanlar olarak kim bilir hangi arşivlerde, hangi mucizeyi bekliyor? Babaların, öfkeleri kendinden menkul, söze gelişi de. Oğullar, “Evlad-ı Kerbela”ydı ve çoktan şaşırmayı unutmuşlardı; çünkü ilk değildi kesik başların gövdelerini araması. Herkes, alttan alta, “neden? ” diye yakalarına sarılıp hesap sorarken; “Kerbela'yı bin yıldır hatırlıyorsunuz da, Dersim'i unuttunuz” derken; Dersim'i unuttuklarından mı sustular, unutmamak için mi? Şimdi torunlar “konuşmayı” öğreniyor; sesleri seslere çatarak ve belki tümüyle yanlış sorulara yanlış yanıtlar arayarak. Olsun: “Sahi orada ne oldu? ” sorusu bile çoğumuzu irkiltmeye yetiyor. Bu sorunun acılarla, katliamlarla, düpedüz vahşetle, insanın insanlık dışına çıkma potansiyelinin sınırsızlığıyla insan olduğunu göstermeye çalıştığını sanıyoruz ve bu sanı bile bizi dehşete düşürüyor. “Ah, hayır, hayır, bu ölüm çeşitliliği bize ne öğretebilir ki? Neden diye soralım, neden Dersim diye, neden Kızılbaşlar diye soralım; herhangi bir yerde, herhangi bir biçimde “niçin ve nasıl”a muhatap olabilecek bir yanıt bulalım ve önünde aklımızla eğilelim” Sahi, “Orada ne oldu”dan kaçarken, oradan kaçıyor olmayalım?
Şeriat anadır, tarikat baba; marifet oğuldur, hakikat torun. Dersim'in şeriatı söze hiç gelmedi; ak kağıtlar üzerinde kara fermanlar olarak kim bilir hangi arşivlerde, hangi mucizeyi bekliyor? Babaların, öfkeleri kendinden menkul, söze gelişi de. Oğullar, “Evlad-ı Kerbela”ydı ve çoktan şaşırmayı unutmuşlardı; çünkü ilk değildi kesik başların gövdelerini araması. Herkes, alttan alta, “neden? ” diye yakalarına sarılıp hesap sorarken; “Kerbela'yı bin yıldır hatırlıyorsunuz da, Dersim'i unuttunuz” derken; Dersim'i unuttuklarından mı sustular, unutmamak için mi? Şimdi torunlar “konuşmayı” öğreniyor; sesleri seslere çatarak ve belki tümüyle yanlış sorulara yanlış yanıtlar arayarak. Olsun: “Sahi orada ne oldu? ” sorusu bile çoğumuzu irkiltmeye yetiyor. Bu sorunun acılarla, katliamlarla, düpedüz vahşetle, insanın insanlık dışına çıkma potansiyelinin sınırsızlığıyla insan olduğunu göstermeye çalıştığını sanıyoruz ve bu sanı bile bizi dehşete düşürüyor. “Ah, hayır, hayır, bu ölüm çeşitliliği bize ne öğretebilir ki? Neden diye soralım, neden Dersim diye, neden Kızılbaşlar diye soralım; herhangi bir yerde, herhangi bir biçimde “niçin ve nasıl”a muhatap olabilecek bir yanıt bulalım ve önünde aklımızla eğilelim” Sahi, “Orada ne oldu”dan kaçarken, oradan kaçıyor olmayalım?